Okuduğum
Tarih: Temmuz
2012
Aziz Nesin’in futbol dünyasını yeren
önemli bir yapıtı. Özellikle sonlara doğru kitabın tansiyonu arttıkça okumanın
da keyfi aynı oranda arttı.
Sosyetik Kerkenez Sevim,
Tozkoparan futbol
takımının oyuncularıyla yatıp kalkmakta ve sık sık kürtaj olmaktadır. Sonunda
karşısına yolunacak kaz olarak mirasyedi Sait çıkınca onu tavlamayı üstüne
alır. Nişanlanırlar ama Sevim’in annesi Mehcure hanımın görgüsüzlüğü yüzünden
bir türlü ev bitmediği için evlenemezler. Bu arada sürekli aldatılan, enayi
yerine konulan Sait uyanmaya başlar ve eski arkadaşı Dr. Refik ile yeni
arkadaşı Antrenör Tomson’un yardımlarıyla futbol öğrenmeye başlar. Bir süre
sonra gol kralı da olunca Sevim’e hiç yüz vermez ve Sevim’in sevgilisi Duvar
Ahmet’i de alt ederek Tozkoparanlı takımının azılı rakibi Hacetbabalı takımında
bir yıldız gibi oynayıp takımı birinci yapar. Ancak 1 gün sonra sporu bırakır.
Gözlemlerim :
*Rıfat Ilgaz’ın mizah romanlarında
olduğu gibi kahramanların komik takma adları var: Kerkenez Sevim, Kayış Suat,
Duvar Ahmet, Dubaracı Dündar, Tüyü bozuk, Safranzade, Kıvır Kadri, Haltyedibaşı
Emine, Ferferik, Büyük Sevim, Kababut Sevim, Çiklet Sevim, Belgeli Sevim, Kora
Naci, Çivi Mustafa, Kazık Özer, Yeonu Atilla, Domuz Murat, Kadın Budalası,
Temiz Aile Kasabı Turan, Biber Osman, Zırnık Bekir, Küçük Ali, Transfer Kuşu,
Madik Salih, Ağları Yırtan Haydar, Hopsayit, Fingo Ömer
*Bugünün ezeli futbol takımı rakipleri gibi bu romanda da
başrolde Tozkoparanlı ve
Hacetbaba VAR.
*“……. Kırk yaşındaydı, yani erkeğin en
olgun çağı.” (s6)
bana 41 yaşında olduğum için ilginç geldi.
*Ermeni aksanlı sözler:
“Ka nerdesin Sait Beyim, maraktan
gözümü uyku tutmamıştır… dedi.” (s45)
“Habar da vermediyseniz, maraktan
çatloordum…” (s45)
“Duvar Ahmet’siniz, yoksam
benzetooorum? diye sordu?” (s58)
“Ağnamoorum, dedi, Sait Bey kayboldu
deor, ne deor…” (s188)
* Sosyete teması :
“Sosyetede iyi bir mevkii olan bir
kocaya artık ihtiyacın var.” (s21)
“Kerkenez Sevim, Sait’in yüksek sosyetedeki
yerini öğrenince, avucuna gelmiş olan büyük bir kelepiri nasıl kaçırdığını
anladı.” (s49)
“Dalton Otelinde büyük bir nişan
yapılacak ve bütün yüksek sosyetenin kalburüstü kişileri ve kaymak tabakası
çağrılacaktı.” (s78)
“Sosyeteden de hiçbir şey
gizlenmiyordu.” (s199)
*Futbol dünyasına taşlar:
-Futbolcuların herkes tarafından
tanınmaları:
“Kendi çevrelerini bütün bir dünya
sanan ünlüler gibi, Duvar Ahmet de, Sait’in kendisini tanımamasına gerçekten
çok şaşmıştı. Böyle bişey başına ilk geliyordu.” (s58)
-Futbolcular
biliniyor ama devlet adamları bilinmiyor :
“Bin kişiye sorsan Duvar Ahmet kim
diye, sana bi tamam hayatını anlatır, belki içlerinden bitek bilmeyen çıkar.
Bir de hükümetten birini sor bakalım, bin kişiden bir kişi bakanlardan birinin adını
bilecek mi?” (s161)
“Evet, dedikleri gibi, yediden yetmişe
herkes Duvar Ahmet’i biliyordu da hükümette kimler var bilmiyordu;” (s168)
-Sevim’in
futboldan başka hiçbir şey bilmemesi:
“Futbol, yani daha çok futbolcular,
bir de kötü film artistleri dışında akıl almaz ölçüde bilgisiz olan Kerkenez
Sevim,” (s83)
“Nişanlısının futbol bilgisinin
derinliğine şaşıyordu. Brahms’ı bilmiyordu ama, ünlü spor yazarı "Erol
İpkıran’ın durmadan yanlışlarını çıkarıyordu.” (s99)
-Takımın
başarılı olması :
“Bir futbol takımının başarısı, yani
maçlarda zaferi, lig şampiyonu olması, yabancı takımlarla maçları kazanması
için, ne futbolcu ne antrenör önemliydi; bunlardan çok daha önemli üç şey
gerekiyordu: Kurnaz bir idareci, iktidardaki partinin çok ileri gelenlerinden birini
kulübe başkan yapmak, bir de zenginleri kulübün delisi haline getirmek… Bu üçü
bir araya geldi mi, futbolcunun da, antrenörün de en iyileri bulunur ve takım
başarıdan başarıya koşardı.” (s91)
-Spor
yazarlığı :
“Bu spor yazarlığı öyle bişey ki
ağabeycim, bu işte tutunabilmek için ya spor yapamayacaksın, yada yapsan bile
beceremeyeceksin… Çünkü, bir insan bir işi yapmazsa, o işin lafını yapar… Öyle
dii mi abicim?...” (s128)
“Amerika’nın tarihe geçmiş bütün
yazarları, benim gibi her işe girip, ama hiçbir işte dikiş tutturamayarak yazar
olmak zorunda kalmışlardır. Yazım çirkin ve imlam da bozuk olduğundan, ayrıca
Türkçeyi de iyi bilmediğim için, beni tercihen spor yazarı yaptılar.” (s129)
“Gazetecilerle arası çok iyidir, çünkü
bütün dümenlerini gazetecilerle yürütür. Kulüpten bir muhalifinin canına okumak
istediği zaman, bütün gazetelere o adamın mesela yüz bin lirayı nereye
harcadığını sordurtur. Basında bir gürültüdür kopar:” (s131)
“Ben böyle bir haber uydurdum mu,
Duvar Ahmet de cezadan kurtulur.” (s138)
“Evet… Türk futbolunun profesörü…
Çünkü, bu futbol denilen dalganın bütün dalaverelerini, hilelerini herkesten
iyi o bilir…” (s138)
“Basın bir futbolcuyla ilgilenmeye
başladı mı, isterse onu yıldız yapar, isterse bir yıldız oyuncuyu da madara
ederdi.” (s230)
-Hakeme sövmek :
“Üstelik Duvar Ahmet hakeme de söver.
Bizim futbolcular içinde en çok ceza alan Duvar Ahmet’tir.” (s137)
-Faul
Yapmak :
“Futbolun kurdu olduğundan, yaptığı
faulleri en dikkatli hakemlere, hatta on binlerce seyirciye bile yutturuyordu.”
(s170)
“Yaradana sığınıp, herifin kuyruk
sokumu budur diye bir şiddetli şut çekeceksin ki, neye uğradığını şaşırsın; o
sırada gözü kalede olduğundan yuvarlanmayı akıl edemez. Sen ondan atik
davranıp, etinden et koparılmış gibi bağırarak kendini yere atıp debelenmeye,
kıvranmaya başlayacaksın. Saha çamursa çamura, topraksa toza batıp beleneceksin
yuvarlanmaktan… Bu bir futbol hüneridir arkadaş, herife tekmeyi savurmakla
kendini yere atman gözle kaş arasında olacak ki, kimin kime tekme attığı
anlaşılmasın; bunu bir cenab-ı mevlam, bir sen, bir de tekmeyi yiyen herif
bilecek… Sen kendini yere atıp bağırarak yuvarlandın mı, bizim seyircinin
huyudur, yenilene, dövülene acır ve yenene, dövene kızar. Çünkü, dayak atanı
hep haksız, dayak yiyeni de hep haklı sanır. Neden?” (s177)
“Çünkü ikinci yarıda oyuncular toptan
daha çok birbirlerine vurdular.” (s212)
-Seyirciler
arasında Alman, Fransız, İngiliz ve Türklerin kıyaslanması :
“Almanlar bizim seyirciye hiç
benzemez. Bizim seyirci düşene acır, Alman seyirci düşene kızar. Bizim seyirci
dayak yiyenden yana olur, Alman seyirci dayak atandan yanadır,” (s178)
“Fransız seyircisi bizim seyirci gibi
değildir, numarayı yutmaz, şıp diye çakar herife tekmeyi atıp yere
yuvarladığını… Eğer bu numarayı hakeme yutturabilirsen seni alkışlar, ‘Aferin
herife, iyi numara yaptı,’ diye… Yoo, hakeme yutturamazsan, ‘Tüh, beceriksiz
herif!’ diye seni yuhalar, eline geçirirse yüzüne de tükürür.” (s178)
“İngiliz seyircisi yutmaz. Sen daha
herifin arkasından koşarken senin içinden geçen niyetini okur,” (s178)
-Maçta
yaralanma taklidi :
“Herifler seni paçavraya çevirdiler. O
zaman, en yakınından geçen birine şöyle bir sürünüp kendini yere atarsın…” (s180)
-Sahaya
seyircilerin mısır koçanları, gazoz şişeleri atmaları :
“Sahaya mısır koçanları, ayva
kozalakları, gazoz şişeleri yağmaya başlamıştı.” (s210)
-Seyircinin
daha önce çok tuttukları bir oyuncuyu yıldızı söndükten sonra yuhlamaları
“Seyirci denilen yığının nasıl kıyıcı,
acımasız olduğunu onun kadar iyi bilen çok azdı.” (s266)
-Taraftarlar arasında çıkan şiddet
eğilimli kavgalar:
“Elbet Hacetbaba kazanır Allahın
izniyle…” demiş, bu yüzden bıçaklanmıştı. Haberi veren gazetenin bildirdiğine
göre, yaralı köylü hastanede,” (s271)
-Karaborsada
fahiş fiyatlara satılan biletler:
“Her zaman olduğu gibi bu bildiri,
bilet karaborsasını büsbütün alevlendirmişti.” (s271)
-Futbolseverlerin
geceden battaniyeleriyle gelip sabaha kadar bilet kuyruğunda beklemeleri
“Normal fiyatla bilet almak isteyen
dar gelirli futbolseverler, daha bir gece önceden sırtlarında paltoları,
battaniyeleriyle stadyum kapısına dayanıp, gişelerin açılmasını beklemeye
başlamışlardı.” (s279)
-Maç
kazanılırsa bir kunduracının tüm takım oyuncularına bir çift kundura hediye
edeceğini vaad etmesi. (s273)
aklıma son yıllarda
bir inşaat firması sahibinin her oyuncuya birer daire söz vermesini
getirdi.
“Gazetelerin yazdığına göre bir
kunduracı, maçı kazanırsa, Tozkoparan’ın bütün oyuncularına, yöneticilerine ve
hepsinin ailesine birer çift iskarpin yapacağına söz vermişti.” (s273)
“Dündar Dubara, galip gelirse
Tozkoparan oyuncularına onar bin lira vereceğini söylüyordu.” (s273)
-Futbol
maçı izlemenin psikolojik olarak insanları rahatlatması ve söverek, bağırarak
kendilerini rahatlatmaları
“Bu maçların, insanlara boşalmaları,
kızgınlıklarını kusmaları, söyleyemediklerini söylemeleri için yardımı, yararı,
oluyordu.” (s290)
“Gerçekte onlar boşalıp rahatlamayı
gereksiniyorlardı. Ama kime, kimlere sövmeleri gerektiğini bilmediklerinden,
bilseler de onlara sövmeleri olanaksız olduğundan, şu zavallılar umarsızlık
içinde birbirlerine, hakeme, karşı takım oyuncularına sövüp bağırıp
rahatlıyorlardı. Halkta birikmiş ve çıkış yolu bulamayan coşkuların, böylece
tehlikesizce boşalmasıysa, yönetmenlerin, politikacıların işine geliyordu.” (s291)
*Futbolcuların satışa çıkarılması
konu edilen temalardan. Bununla ilgili yazar taşlamalardan çekinmiyor.
*Sosyete Dünyasına Taşlar:
-Sosyetede evde misafir ağırlamak :
*Sosyete Dünyasına Taşlar:
-Sosyetede evde misafir ağırlamak :
“Kim gelirse gelsin, misafir olarak
özel biçimde karşılanmaz, sanki aileden biriymiş gibi davranılırdı. Onun için
Sait, bu evde umursanmamaya alışmıştı. Duvar Ahmet, Dündar Dubara yada
başkaları için de aynı şeydi. Bunlar eve girer, rahatça istedikleri yerde
oturur, içkilerini bardaklarına kendi kor, karınları açsa mutfakta ne
bulurlarsa yerler, hatta yorgun yada uykusu olan biyana yatar uyurdu.” (s108)
-Kadınların
kocalarına kötü davranmaları :
“Sanki kendisi de babasına çok daha
kötü, çok daha kaba davranmıyor muydu? Haftada üç dört kez, “Ben artık seninle
yapamayacağım herif… Dayanamam, katlanamam sana!... Defol, gözüm görmesin
seni!” diye bağırmıyor muydu! Böyle söyleyince de babasında hoşafın yağı
kesilip, annesinin ayaklarına kapanıp yalvarmıyor muydu! “Bunca yıllık mutlu
aile yuvamızı yıkma karıcığım,” diye ağlamıyor muydu!” (s117)
-Sonradan
görmelik:
“Mehcure Hanım, yapılan, alınan
hiçbişeyi beğenmemekle, görmemiş insanların, çok görmüş, çok bilirmiş geçinme
numarasını yapıyordu. Böylece hem kızını hem kendisini ağıra satacaktı.” (s159)
“Zaten bütün bunlar hep senin yüzünden
başıma gelmedi mi? Yok, koltukların rengi açık, yok hela fayansının rengi koyu…
Görmemişliğin sonu bu işte…” (s281
*Eski İstanbul töreleri:
-Kız istemeye gidilmesi/evlilik:
“Bir eve kız beğenmeye görücü gitti
miydi, adettir, kahveyi evin kızı getirir. Ne kadar zengin, görmüş aile olsa,
evde on hizmetçi de olsa yine bu böyledir.” (s64)
“Bir eve kız istemeye gidildi miydi,
görücü kadın bir yolunu bulup ayakyolunu görecek ki, evin kızının hanımlığını,
hamaratlılığını anlasın… Ayakyolu temiz paksa, artık evin öbür yanları da
temizdir. Ayakyolu temiz olan evin kızını, hiç korkma, hemen al… Yook, ayakyolu
kirliyse, artık başka hiçbişeye bakmadan, ağzını da açmadan, dön gel…” (s65)
“Bende bir kutu kestane şekeri
götürdüm. Şekerciye, “Paketi sıkı bağla, ipe de bir kördüğüm at!” dedim. Bir
kızın, tutumlu olup olmadığı, paketi açarken belli olur. Eğer, paketin ipini
kesmeden, düğümünü çözer, sonra ipi yumak yapıp biyana saklarsa, işte o kız tutumlu
bir ev hanımı olacak demektir. Yook, ipi keser de atarsa, o kızla evlenecek
erkeğin vay haline…” (s66)
“Mehcure ile nişandan, hatta nikahtan
önce gezip tozmalarına engel olmuşlardı da, Hasip2 "Ferferik aşk ateşiyle cayır
cayır yanmıştı,” (s79)
-Evdeki
problemlerin dışarıya aksettirilmemesi:
“Eski İstanbul ailelerinin töresine
uyarak, Berrin Hanımefendi de ev içi dertlerini elbet dışarıya yansıtmayacak,
kimseye yakınmayacaktı.” (s124)
-Klişe
“Abicim” hitabı:
“Küçük büyük herkese, her cümlesinin
başında “abicim” demeye ve böylece kolay yakınlık kurmaya alışkın olan Erol
İpkıran...”
(s126)
*Romanda geçen deyimler:
“Sakla samanı, gelir zamanı” (s66)
“Aşk, adamı deli deli söyletir.” (s70)
“Komşunun tavuğu komşuya kaz görünür.”
(s106)
“Kaçan kovalayandan hızlı koşar” (s215)
“Demir tavındayken dövülür…” (s221)
“Her horoz kendi çöplüğünde öter.” (s262)
“Kurt kocayınca köpeklerin maskarası
olur.” (s265)
“Sağlam işkembe iri göbekte bulunur.”
(s272)
*Solcu:
“Yabancılardan para aldığından hiç kuşku olmayan
bu solcu yazar, kendi kalesine gol atan Duvar Ahmet’i kutlayarak, şerefli Türk
sporcularına leke sürmek istiyordu.” (Sayfa 218)
“Bu ancak solcuların işidir.” (Sayfa
250)
*Çobanın kadın fıkrası:
“Kadınla hiçbir ilişkisi olmayan bir
çoban, günün birinde bir kadınla evlenmek ister. Evlenmek istediği kadının
topal olduğunu söylerler. Çoban “O’ssun!” der. Bir gözünün kör olduğunu
söylerler. Çoban, “O’ssun!” der. “Ama sağır da…” derler. Çoban yine, “O’ssun!”
der. “Sırtında kamburu da var…” Çoban yine, “ Va’ssın o’ssun!” der. “Çok yaşlı
yahu, yerinden kalkamaz o…” “Va’ssm, o’ssun..” “O karı delidir be…” “Va’ssın
o’ssun canım…” Şöyle derler; böyle derler, ama ne deseler çobanın kabulü.
Sonunda, kadını o kadar çok yererler ki, gözü kararmış olan çoban, “Canım, karı
o’ssun da, n’olussa o’ssun yahu!” diye bağırır.” (s80-81)
*Brahms
gerçekten böyle miydi?
“Brahms’ın da otuz yaşını geçinceye
kadar sakalı çıkmamıştı. Yirmi beş yaşına gelinceye kadar bir incecik kızdan
fark edilmezdi, utangaç ve beceriksizdi. O da mavi gözlü ve sarışındı. Küçük
bir kız çocuğu görünüşlü olduğu için, Sait’in şimdiki yaşındayken Brahms’ı
Baden-Baden kentinin gazinosuna almamışlar, bu yüzden Brahms arkadaşlarının
alay konusu olmuştu. Uzmanlar, Brahms’ta gelişme bozukluğu olduğunu söylüyorlardı.
Sait’e göre, belki de bu yüzden Brahms hiç evlenmemişti. Ama sonradan, Brahms
kırk yaşını geçtikten sonra, onda büyük bir değişiklik olmuş, sakalları
çıkıvermişti, gövdesi erkekleşip kalınlaşmıştı.” (s83-84)
*Bulgar
bir kimseden yedek bacak takılan Rasim’in yorumları:
“Ahlata armut aşılar gibi, Bulgar’ın
sağlam bacağını bizim Rasim’e takıyor. Hatta bu Rasim, yanımızdan bir Bulgar
birliği geçerken sol bacağını zor tutardı; sol bacağı Bulgarlara doğru
giderdi.” (s90)
*Sait
ile ilgili psikolojik yorumlar/analizler:
“O gerçek bir dünyada değil, kurgusal
bir dünyada yaşıyordu.” (s118)
“Oysa Sait’i bir ruh hastası olduğunu
kendisine bildirmeden tedavi etmek istiyordu.” (s142)
“Dinamik ruh hekimliğine, yani
psikanaliz ekollerine göre, bu hastalık bilinçdışı saplanmalara ve erken
yaşlardaki bazı çatışmalara bağlı komplekslere bağlanmakla birlikte, buna
paralel olarak şartlı refleks mekanizmalarının etkisinde görülebilir.” (s171)
“Çünkü, hastalığı, iyileşmekten üstün
tutarlar. Bu hastaların hastalıklarını uzatmaları bir çeşit hastalığa sığınma
ve bilinçdışı olarak, bir güçsüzlük duygusuna karşı kendi kendini cezalandırma
duygusudur, buna gereksinirler. Gizli korkuları iradelerine üstün gelir.” (s171)
“Büyüdüğü zaman da, psikolojik korku
ve fizik güçsüzlükle oynamaktan, yaşının gereğini yerine getirmekten çekinmiş,
ama bu duygu içinde tatminsiz bir özlem olarak kalmıştı.” (s186)
*Rakı:
“İçkinin hası, kurban olduğum rakı…
Rakının kulak mezesi de alaturka sazdır, şarkıdır efendim…” (s147)
*Matematik:
“Matematik demek… Öyle bişey ki bu…
Hani nasıl dünya öküzün boynuzunda duruyor derlerse, işte matematik de öyle.
Bütün bilimler matematiğin şeyinde durur… Matematik bütün bilimlerin esasıdır,
temelidir… Hayır… Matematiğe söz söyletmem…” (s153)
*Şiir:
“Gönül sana tapalı
Kapın bana kapalı
Şaşırmışım yolumu
Bu sevgiye tapalı
Geceme güneş olsan
Kalbimi görmüş olsan
Unuturdum cihanı
Bana bir gün eş olsam” (s154)
*Sevim için psikolojik analiz:
“Onun, elinden kaçırdığı şeyin
arkasından koşan bir tip olduğunu hiçbiri anlayamıyordu.” (s234)
*Öz Tozkoparanlar Grubu bana bir zamanlar çıkan turizm seyahat otobüs şirketlerini
taklit eden benzer isimleri anımsattı:
“Tozkoparan’ın genel kongresine bir ay
kala, bir yeni grup daha ortaya çıktı: “Öz Tozkoparanlılar Grubu…” (s243)
*Aşk
“Ahtapot durumunda sarmaş dolaştılar.”
(s274)
*Futbolun
tanımı:
“Futbol takımı bir saate benzer.
Saatin çarklarından biri kendi başına hoplayıp zıplamaya başlarsa, o saat
delirmiş demektir.” (s288)
*Aziz Nesin’in Gol Kralı’nı yazmaktaki
amacı:
“Yaşadığım çağ Türkiye’sinde amacından
saptırılmış spor denilen yozluğu Gol Kralı romanımda anlattım.” (s302)
*Kadınlar:
“Kitap gibi kadın, çevir çevir oku.” (s275)
“Kitap gibi kadın, çevir çevir oku.” (s275)
*Köşklerin yıkılıp yerine apartmanların
yapılması:
“Ama teyzeciğim, bu önünde durulmaz
bir akım… Bakın, eskiden çevremizde, buralarda hep bizimki gibi köşkler vardı,
hiçbiri kaldı mı? Hepsi yıkılıp yerine apartman dikilmedi mi?” (s276)
*Hiçbir
şeyde dikiş tutturamayan kişilerin yazar olmak zorunda kalmaları:
*Saygı
duruşlarının ne zaman biteceğine kim karar verir?
“Saygı duruşuna Dündar Dubara
geçirdiğine göre, yine onun işaretiyle saygı duruşu sona erecekti ama, bitürlü
işaret vermiyordu ki, herkes yerine otursun. Bir dakika oldu, üç dakika oldu…” (s255)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder