Okuduğum Tarih: Kasım 2013
Bu kitabı ödeten beri kitapçılarda
kasa önünde görürdüm. Bir ara okuyayım diye düşünürdüm; arkadaşım Jak Penso
bana ağırlıklı Fransız yazarları okuduğum bu dönemde Saint-Exuper’i tavsiye
edince artık zamanıdır diyerek aldım.
Tahmin ettiğim gibi büyükler için
yazılmış bir masal, küçüklere de hitap ediyor, tabi ki büyüklerin hayat
tecrübesiyle algıda farklılıklar olacaktır.
Yazar/Anlatıcı Büyük Sahra Çölü’nde
uçağı bozulunca inip çölde vakit geçirmek tamirle uğraşmak zorunda kalır.
Bir gün çölde Küçük Prens’le
karşılaşır. Kendilerinden başka kimse yoktur. Küçük Prens ona koyunla
başlayarak değişik resimler çizdirir. Böylelikle sohbete, arkadaşlığa
başlarlar. Küçük Prens önce ona kendi gezegenini anlatır. Gezegeni bir ev
büyüklüğündedir. Bir tek çiçeği vardır. Gezegeni Küçük Prens her gün zararlı
ağaçlardan temizler (Baobaplar), volkanlar vardır, onları da temizler,
gezegeninde Küçük Prens tek başınadır.
Küçük Prens gezegeninden kaçmaya
karar verir. Arka arkaya 7 gezegene gider. 1. Kralla görüşür, onun
diktatörlüğünden sıkılır. 2. Kendini beğenmiş ile tanışır, onu sevmez. 3.
Ayyaşla tanışır, ona acır. 4. İşadamıyla tanışır ama onu garip bulur. 5.
Fenerci ile karşılaşır onu çok beğenir çünkü fenerci kendisi için değil
başkaları için çalışmaktadır. 6. Coğrafyacıyla tanışır ama ona da alışamaz. 7.
Ve son gezegen Dünya’dır.
Dünya’ya gelince önce yılanla
karşılaşır. Yılan istese onu sokarak Küçük Prens’i gezegenine geri
döndürebileceğini söyler. Çiçekle karşılaşır, ondan insanlar hakkında bilgi
alır. Dağa çıkar kendi sesinin yankısını anlamaz, monoton bulur. Güllere
rastlayınca çok fazla sayıda oluşlarından dolayı değerlerini az bulur. Tilkiye
rastlar ve tilkinin ısrarıyla onu evcilleştirir ama sonra ayrıldıklarında ikisi
de (özellikle tilki) üzülürler.
Sonra da Anlatıcı ile karşılaşır ve
ona hikayesini anlatır. Bir yılı dolunca yıldızının (gezegenin) tam indiği yere
geleceğini bildiği için üzülerek Anlatıcıdan ayrılır ve evine döner. Anlatıcı
da okuyucuya yani bize yıldızlara bakmamızı ve koyunun çiçeği yiyip yemediğini
kendimize sormamızı tavsiye eder. Anlatıcı da çok üzgündür ama Küçük Prens için
de mutludur.
GÖZLEMLERİM:
·
İyi/kötü bitkiler (insanlar)
“İyi
bitkiler ve kötü bitkiler vardı. Dolayısıyla da, iyi bitkilerin iyi tohumları,
kötü bitkilerin kötü tohumları olurdu. Ama bu tohumlar gözle görülmezdi.” (s22)
·
Boa yılanları,
“Boa
yılanları avlarını bütün olarak, çiğnemeden yutarlar. Sonra da, yerlerinden
kıpırdayamazlar ve altı ay süren sindirim boyunca uyurlar.” (s9)
·
Büyüklerin sorunları / çocuklardan
farklılıkları,
“Büyüklere
her şeyi açıklamak gerekir zaten.” (s10)
“Büyükler
hiçbir şeyi asla kendi başlarına anlayamıyorlar; onlara her şeyi açıklayıp
durmaksa, çocuklar için gerçekten çok yorucu…”
(s10)
“Büyükler
rakamlara bayılırlar.” (s19)
“Çocuklar
yetişkinlere daima büyük bir hoşgörü göstermeli. Neyse ki, yaşamın anlamını
bilen bizler için, rakamların hiç önemi yok.”
(s20)
“Gözlerini
benden ayırmadan, “Tıpkı büyükler gibi konuşuyorsun!”... (s28)
“Kendini
beğenmiş kişiler, övgüden başka bir şeye kulak vermezler.” (s43)
“Şu
büyükler kesinlikle çok tuhaf oluyorlar,” dedi kendi kendine.” (s44)
“Büyükler
size hiç inanmayacaklardır. Onlar çok daha geniş bir yer kapladıklarını
sanırlar.” (s59)
“Gökyüzüne
bir bakın. Sonra da kendinize sorun: “Koyun çiçeği yedi mi, yemedi mi?”
Göreceksiniz, her şey nasıl da değişecek…
Ve
hiçbir yetişkin insan, bunun ne kadar önemli olduğunu asla anlamayacak!” (s93)
·
Küçük Prens’in gezegeni hakkında
bilgiler,
“Geldiği
gezegen, en fazla bir ev kadar büyüktü!”
(s18)
“Her
sabah kendinize çeki düzen verdikten sonra, gezegeni de köşe bucak
temizlemelisiniz. Küçükken gül fidanına çok benzeyen baobapları fark eder
etmez, söküp atmak gerekir. Bu çok sıkıcı bir iştir, ama çok da kolaydır…” (s24)
“Küçük
Prens’in gezegeninde, çok sade, tek sıra taç yapraklı çiçekler vardı hep. Fazla
yer kaplamıyorlar ve kimseye rahatsızlık vermiyorlardı.” (s30)
“Etkin
volkanların bacalarını özenle temizlemişti. Tam iki tane etkin volkanı vardı ve
bu sayede sabah kahvaltısını kolayca ısıtabiliyordu. Bir de sönmüş volkanı
vardı. Ama “Ne olur, ne olmaz!” (s34)
“Benim,
her gün suladığım bir çiçeğim var,” dedi. “Ayrıca, her hafta temizlediğim üç
volkanım. Sönmüş volkanı da temizliyorum çünkü. Ne olur ne olmaz. Bu
yaptıklarım, volkanlarımın işine yarıyor, çiçeğimin de… Ama sen yıldızların
işine yaramıyorsun…” (s49)
“Ama,
o tek başına hepinizden daha önemli, çünkü, benim suladığım gül o.” (s72)
·
Dostluk
“İnsanın
dostunu unutması çok acı bir şey. Herkesin dostu olmaz.” (s20)
·
Büyüklerin rakamlara olan düşkünlüğüne
eleştiri
“Büyükler
rakamlara bayılırlar.” (s19)
“Onlara
denilmezi gereken şudur: “Milyonluk bir ev gördüm.” İşte o zaman, “Ah, ne kadar güzel!” derler
size.” (s20)
“Neyse
ki, yaşamın anlamını bilen bizler için, rakamların hiç önemi yok!” (s20)
“Hayatında
tek yaptığı şey, rakamları toplamak. Bütün gün senin gibi, ‘Ben çok ciddi bir
adamım! Çok ciddi bir adamım ben!’ diye söyleniyor.” (s29)
·
Bahsedilen Türk lideri kim?
“Dediği
dedik bir Türk lider, karşı çıkanları ölüm cezasıyla tehdit ederek, halkının
Avrupalılar gibi giyinmesini şart koştu.” (s19)
·
Çizimler/resimler bahsedilmesi
hikayeye sanat katıyor,
“Bana
bir koyun çizer misin, lütfen!” diyordu ses.” (s11)
“İşte,
bunca zaman sonra, en iyi çizebildiğim resmi bu.” (s12)
“Küçük
Prens’i elimden geldiği kadar aslına uygun çizmeye çalışacağım elbette.” (s21)
“İşte
Küçük Prens’in tarifleriyle bu gezegenin resmini yaptım.” (s24)
“Bu
resim üzerinde bu kadar uğraşmamın nedeni, benim gibi, farkında olmadan uzun
zamandır bu tehlikeyle burun buruna yaşayan dostlarımı uyarmak.” (s24)
“Koyununa
bir ağızlık çizerim. Çiçeğin için de bir çit. Hatta…” (s30)
·
Neredeyse her sayfada resimlerin
olması kitaba masalsı, çocuksu, naif bir duygu yüklüyor.
·
Çiçekler
“Çiçeklerin
bir anları bir anlarına uymuyor. Bense, onu sevmeyi bilemeyecek kadar gençtim o
zaman.” (s34)
·
Kralcılık/diktatörlük,
“Kralların
gözüne her şeyin ne kadar basit göründüğünü bilmiyordu ki. Tüm insanların
onların uyruklarıydı krallar için.” (s37)
“Kral
huzurunda esnemek protokol kurallarına karşı gelmektir.” dedi kral. “Esnemeni
yasaklıyorum.” (s37)
“Çünkü,
otoritesine saygı gösterilmesi, kral için her şey den önemliydi.” (s39)
“Herkesten
verebileceği kadarını istemek gerek. Otorite her şeyden önce mantık ister.” (s40)
·
Yargılamak
“O
halde, kendi kendini yargılarsın sen de,” diye yanıt verdi kral. “En zoru
budur. Kişinin kendi kendini yargılaması, başkalarını yargılamasından çok daha
güçtür. Kendi kendini yargılamayı beceriyorsan, hakikaten bilge bir kişisin
demektir.” (s41)
·
Kendini beğenmişler
“Çünkü,
kendini beğenmiş kişiler, herkesin kendilerine hayran olduğunu sanırlar. (s42)
Kendini
beğenmiş kişiler, övgüden başka bir şeye kulak vermezler.” (s43)
·
Fenercilik
“Fenerini
yaktığında, bir yıldız ya da bir çiçek daha doğuyor sanki. Fenerini
söndürdüğünde de, o çiçek ya da yıldız uykuya dalıyor. Çok güzel bir meslek bu.
Güzel olduğu içen de yararlı.” (s50)
“Ama,
şimdiye kadar bana gülünç gelmeyen tek kişi o. Belki de, kendisi dışında bir
şeyle uğraştığı için.” (s53)
·
Coğrafya
“Coğrafya
kitapları, tüm kitaplar içinde en ciddi olanlarıdır. Zaman geçse de,
geçerliliklerini kaybetmezler. Bir dağın yer değiştirmesi, çok ender görülen
bir olaydır. Bir okyanusun sularının boşalması da ender görülür. Biz sonsuza kadar var olacak şeyleri
yazarız.” (s56)
·
Hikayenin
başındaki şapka resmi testini de çok beğendim. Ben de o resmin yazar gibi bir
hayvan olduğunu düşünmüştüm.
·
İlginç istatistikler
“Dünya
öyle sıradan bir gezegen değildir! Orada tam yüz on bir kral (tabii, zenci
krallar da dahil), yedi bin coğrafyacı, dokuz yüz bin işadamı, yedi buçuk
milyon ayyaş, üç yüz on bir milyon kendini beğenmiş adam, kısacası, yaklaşık
iki milyar yetişkin bulunur.” (s58)
“Elektriğin
icadından önce, altı kıtanın tümündeki sokak fenerlerini yakmak için, tam dört
yüz altmış iki bin beş yüz on bir kişilik fenerci ordusunun işbaşında olması
gerekiyordu.” (s58)
·
Mizah
“Mizah
yapayım derken, bazen azıcık yalan da söylüyor insan.” (s59)
·
İnsan
“Rüzgarlar
gezdiriyor onları. Kökleri yok zavallıların, bu yüzden de çok eziyet
çekiyorlar.” (s62)
“İnsanların
hiçbir şey öğrenecek vakitleri yok artık. Her şeyi satıcılardan hazır
alıyorlar.” (s69)
·
Evcilleştirme/alıştırmak,
“Başka
bir ayak sesi duydum mu, yerin altına kaçmam gerekir. Ama seninki, tıpkı bir
müzik sesi gibi, beni inimden dışarı çağırır.” (s69)
“Çok
sabırlı olmak lazım,” dedi tilki. “Önce, az ötemde oturacaksın, şöyle, otların
üzerine… Ben sana göz ucuyla bakacağım; ama, sen hiçbir şey demeyeceksin. Dil
bütün yanlış anlaşılmaların kaynağıdır. Ama, her gün, birazcık daha yakınıma
oturmalısın…” (s70)
“Bir
şeyi evcilleştirdin mi, sorumluluğu sana ait olur. Gülünden sorumlusun yani…” (s74)
“Gülünü
senin için bu kadar önemli kılan, ona harcadığın zamandır.” (s74)
·
Yüreğiyle görmek
“En
iyi, yüreğiyle görebilir insan. Gözler asıl görülmesi gerekeni göremez.” (s74)
·
Çocuklar
“Büyükler
hiçbir şeyi asla kendi başlarına anlayamıyorlar; onlara her şeyi açıklayıp
durmaksa, çocuklar için gerçekten çok yorucu…” (s10)
“Yalnızca
çocuklar ne aradıklarını biliyorlar,” dedi Küçük Prens. “Bezden bir bebekle
saatler geçirebilirler, her şeyleri o bebektir sanki; biri onu ellerinden
almaya kalkarsa da hemen ağlayıverirler…” (s75)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder