24 Eylül 2013 Salı

Pınar Kür - Küçük Oyuncu

AAKA-881
Okuduğum Tarih: Ağustos 2013


Pınar Kür’ün okuduğum ilk eseriydi. Çok beğendim. Özellikle Tiyatro üzerine yazılmış olmasından çok keyif aldım. Roman, tiyatro dünyasını iyisiyle kötüsüyle, keyfiyle sıkıntılarıyla oyuncuların ve yönetmenlerin perspektifinden okuyucuya aktarıyor. Yazar oyunculuk dünyasının içinde seçtiği birkaç karakterin etrafında romanı yaşatarak bir yandan o dönemin Türkiyesine de politik ve sosyolojik olarak dokundurmalarda bulunuyor. Oldukça duygusal bir roman ve karakterlerin sunumu ve gerçek hayatla tiyatro arasında kurmaya çalıştıkları köprü okuyucuya oyun içinde oyun hissini de veriyor.

Romanın Özeti: 

        Semra bir tiyatroda oyunlarda küçük roller verilen yetenekli genç bir oyuncudur. Cem ile hem çocukluk arkadaşı hem de sevgilidirler. İkisi, aralarından su sızmayan Özer ile ev arkadaşlığı yapmaktadırlar. Üçü de oyuncudur ve Ankara’da yaşamaktadırlar. Dönem 12 Mart dönemidir. Sıkıyönetim ve belirsizlik hakimdir ülkeye.
Cem eğitim ve tecrübe kazanmak için Paris’e gitmek isteyince Semra da ona katılabilsin diye nişanlanırlar ama Semra’ya izin çıkmaz, Cem gider. O Neil’in ‘günden geceye’ oyunu oynanırken meşhur oyuncu, evli çocuklu Beyhan Semra’ya takılmaya başlar ve sonunda beraber olmaya başlarlar. Özer de Aysel ile çıkıyordur. Aysel politik görüşlerinden ve aktivitelerinden dolayı tutuklanır. Semra da Beyhan’ın aslında “Küçük Oyuncu” mantığında bir insan olduğunu anlayınca ondan soğur. Ayrılırlar.
Semra sonunda asıl hep sevdiği Özer ile aşk yaşamaya başlar. Bu arada tiyatroya gelen İngiliz bir yönetmen sahneye Kral Lear’ı koymak için rol dağıtırken Semra’ya Kral Lear’in kızı olanKordelia rolü önerilir. Bu onun için büyük bir adımdır. Tiyatronun baş yöneticisi olan Kemal bu rolü almasına karşılık Semra’yla cinsel ilişkiye girmeyi isteyince Semra büyük bir hayal kırıklığına uğrar.
Özer de bir TV dizisinde çok başarılı olunca ona sinema teklifleri gelir ama istemediği rolleri oynamamak için kabul etmez. Sonra Karadeniz’e turneye çıkar ama denizde kaybolduğu haberi gelir. Semra bir türlü Özer’in ölümünü kabullenemez. Semra bu arada da tiyatroda yükselmekten vazgeçmiştir.


Gözlemlerim:

*Roman tiyatro üzerine faydalı bir rehber görevini görüyor. Yazarın tiyatro dünyasını iyi irdelediği belli. Oyuncuların aralarındaki ilişkiler/ tiyatroculuğun bilinen-bilinmeyen kuralları, tiyatronun doğası, prensipleri, meslek olarak kurallarına çeşitli örnekler mevcut:

“Yorumculuktur oyuncunun işi, gerçek sanat değildir.” (s3)

“Oyun otursun diye bir kez önemsiz kişiler karşısında oynamak, sonra eleştirmenlerin karşısına çıkmak yeni moda olmuştu.” (s5)

“Oyunun ilk on, on beş dakikasıdır söz konusu olan ve bu ilk on beş dakikada oyunun baş kişileri iyice belirlenir; ya sahnede görünürler ya da haklarında konuşulup tüm geçmişleri, kişilikleri anlatılır. Böylece seyirci kime dikkat edeceğini en başından bilir.” (s6-7)

“Beyhan Barlas’ın seyirciyi şıpır şıpır ağlatmak için tüm gücüyle sürdürdüğü oyundu.” (s20)

“Selam dedikse, o da büsbütün ayrı bir törendir bizim tiyatroda. Neredeyse oyunun kendisi kadar uzun sürer.” (s25)

“Oysa bilmezsiniz ki her alkışın, en uzun ve coşkulusundan en kısa ve cansızına değin her alkışın, bir eğrisi vardır.” (s26)

“Birtakım sözler ezberleyip sahnede yinelemek yeter sanıyorlar. Oysa her role bir yorum getirmek gerek değil mi?” (s40)

“İlk provalarda dümdüz okuyup, son provalara doğru oynamaya başlamaya karar verdim.” (s50)

“Tiyatroda her zaman iyimser olmalı, derler.” (s55)

“Karşındaki kötü replik verir ise, senin oyunun daha kötü olur.” (s63)

“Oyundan 1 saat önce oyuncunun neler çektiğini biliyor.” (s77)

“Sahneye çıkıp da ilk repliği veren herkes rahatlar.” (s78)

“Ama işte her oyunun ilk gecesinde ki o bir saat gene de başkadır, bambaşkadır.” (s78)

“Gece ilk kez tiyatro dünyasının gerçek garipliğini ta kemiklerimde duydum sanıyordum. Evet, bir gariptir oyuncuların dünyası.” (s78)

“Buncadır oyuncuyum, oyuna çıkmadan önce korkmayanını görmedim.” (s79)

“Allahtan bizde yuhalamak alışkanlığı yoktur pek.” (s81)

“Yalnız bir-iki kez, sahnede uyuyakalması gereken yerde gerçekten uyuyakaldı.” (s147)

“Arkasını döndüğü anda onun bu role nasıl da hiç uygun olmadığı kanısında birleşmeyen yoktu… Eee, tiyatronun geleneklerindendir bu gibi şeyler…” (s148)

“Tiyatronun en birinci, en karşı gelinmez kuralı nedir? Perde vaktinde açılacak! En büyük günah: perdenin vaktinde açılmaması.” (s160)

“Oyuna ille de yazarın aklından bile geçmeyen bir yorum getirmeye çalışıyorlarmış.” (s195)

“Oyunculukta ilerlemek için her şeyi göze alabilecek, üstelik yetenekli, üstelik, üstelik aklı başında bir kızın er geç çıkarının nerede yattığını ya da yatacağını anlayıp geleceğinden şüphesi yok!” (s208)

“ Bu dünyanın pisliklerine bulanmamak için sahne oyuncularının dünyasını seçmişim…” (s217)

*Günlük hayatın içinde tiyatrocuların oyunculuk alışkanlıklarından vazgeçmemeleri / tiyatro mesleğinin özel hayatlarına etkileri:

“Kişinin kendi kendine bir türlü tam nesnel gözle bakamadığı; kendi kendini aldatmak için türlü yollar bulup, kendi kendini tanımanın belki de basit yolunu bulamadığı.” (s17)

“Günlük yaşamında da sahneymiş gibi konuşurdu bu kadın; ağır  ağır, tane tane, sözcüklerin daha ağzından çıkarken gerçekliği yitirmelerini sağlayan garip bir vurgulamayla.” (s22)

“Yanlış, bozuk, gerçekdışı olmasına karşın kabul ettirmişti herkese, bir tür oyunculuk özelliği haline getirmişti.” (s41)

“Yanıt beklemeden topukları üstünde döndü gitti. (Sahne dönüşü)” (s125)

“Mister Dexter’e ben önerdim sizi…”  dedi, en derin sahne sesiyle…” (s154)

“Oyuncunun yaşamı… Bir garip yaşam işte… Oyun mu, gerçek mi belli değil… İkisinin karışımı ya da sentezi bir kargaşa, fazla soru sormadan benimsediğimiz… Oyuncuyuz biz, insanların karşıtıyız.” (s159)

“İnsanların gizli kapalı, kendi içlerinde yaşadıklarını, oyuncu herkesin gözü önünde açık açık, yaşamak zorunda… Acıyı, sevgiyi, ölümü gözünü kırpmadan sana bakan bir sürü kişinin önünde yaşamak.” (s159)

“Topukların üstünde bir sahne dönüşü.” (s199)

“İlerledi (sahnede yer değiştirmeden konuşulmaz ki).” (s200)

“Tam yerinde gülüşler, dudak büküşler… Arada durup içkisinden bir yudum almalar… Kusursuz bir mizansen…” (s202)

“Çok kesin olacak tüm devinmelerin. Ayağa kalktım sahnede iki adım atarcasına.” (s203)

*Hatırlatmak
‘’Ben ancak ansımaya başladıktan sonra anladım yaşadığımı. Eski acıyı, eski coşkuyu, eski sevinci daha bir derinden, daha bir gerçekten duyuyorum ansırken ya da işte, yeniden yaşarken. Yalnızca duymak değil, anlamak istediğim için de anlatmaya çalışıyorum.’’ (s4)

*Yazmak
‘’Yazdıkça açıklığa kavuşacak şeylerden biri bu.’’ (s11)

*Ankara
‘’Ankara’da küçük ev bulmak hemen hemen olanaksızdır zaten.  Amerika subay bolluğunda, onların sekiz kişilik ailelerini barındırmak için yapılmıştır başkentteki evlerin çoğunluğu.’’ (s12)

*İnsanın kendiyle ilişkisi
“Kişinin kendi kendine bir türlü tam nesnel gözle bakamadığı; kendi kendini aldatmak için türlü yollar bulup, kendi kendini tanımanın belki de basit yolunu bulamadığı...” (s17)

*Tanımlar:
-Artivist:
“Her türlü fırsatı yaratmak için çaba harcayan kişi. (s18)

-Oportünist:
“Önüne çıkan fırsatları kendi çıkarına değerlendiren kişi.” (s18)

*Sevmek
“Sevginin nedeni yok! Ya da gerçek sevgi nedensiz olanı… Ne oluyor biliyor musun o zaman? Herkesi seviyorsun, tüm insanları. Kusurları, yanlışları görmezlikten gelme zorunluluğu da kalkıyor ortadan… Görüyorsun her şeyi, anlıyorsun…” (s132)

*Mutluluk
“Mutluluk da mutsuzluk da kişinin ancak tek başına yaşayabildiği şeyler; başkalarını tümüyle dışarıda bırakan…” (s221)

*Aşk
“İşte o zaman da yüreğimin paldır küldür çarpmaya başlamadığını söylesem düpedüz yalan olur. Avuç içlerimden ter de boşandı. Doğrudan doğruya kimyasal bir tepkiydi benimkisi.” (s53)

“Dirseğimi tuttuğunda, yanlışlıkla eli elime değdiğinde, “Beni anlıyorsun,” derken gözleri parladığında, arada gülüverdiğinde yüreğim hopluyordu.” (s56)

“Belki de ona tutulmaya başlamıştım artık; onu beğenmek, olduğundan üstün görmek gereksinmesini duymaya başlamıştım bile.” (s62)

“… içim dışımı Beyhan’a bulamıştı.” (s70)

“Beni benimle paylaşır mısın bu gece?”  (s82)

“Onu uzaktan gördüğüm zaman bile kavuşurdum sanki istediklerime. Her gördüğümde yüreğim çarpardı işte.” (s92)

“Gene bir gün yazarken yazarken, sıradan bir olayı anlatadururken “Özer’i seviyorum” diye yazdım. Kalem kendiliğinden yazmıştı sanki. Bir an kağıda bakakaldım. Sonra birden, bu kez büyük bir hızla yeniden yazmaya koyuldum.” (s136)

“Cem bir çocukluk sevdası, onu sevdiğimi kendi kendimden saklayabilmem için yıllarca uzattığım… Beyhan dikkatsizliğimden dolayı içine düştüğüm gereksiz bir çukur… Ya da belki de öyle değil… Belki de gerekliydi Beyhan. Cem’in çocukluk sevdasından kurtulup gerçek sevdiğime erişebilmem için gerekli bir köprü.” (s136)

“Yalnızca yüreğimin göğsümden fırlayıp, gövdemden ayrılıp çok yüksek bir yerlerde çarpmaya koyulduğunu, benim de yüreğime ulaşmak için, onu yeniden yakalayıp yerli yerine koymak için olacak durmadan yükseklere,  daha yükseklere uçtuğumu….” (s140)

*Gülüvermek
“Başka bir şey gülüvermek. Gülüverince yüzü çocuklaştı, aydınlandı sanki.” (s40)

“Hesaba uymayan tek şey, arada bir gülüvermesiydi. Gerçekten değişiyordu o anlarda çünkü, tümüyle bambaşka bir kişilik yansıyordu o gözlerden.” (s57)

*Roman boyunca sahneye konulan oyunlar:
-Günden Geceye
Yazarı: Eugene O’Neil (s45, 46 ,48, 50, 61)

-Kral Lear
Yazarı: William Shakespeare (s148, 156, 184, 190)

*Dönemin politik gündemi (12 Mart dönemi sıkıyönetim, belirsizlik, işkenceler, tutuklanmalar, terör):
“Bir de gece sokağa çıkma yasağının başlama saatine çok yaklaşmıştık.” (s67)

“Götürmüşler dendiğinde kimin nereye götürdüğünü sormaya gerek yoktu o günlerde. Götürdükleri yerin adresi her zaman aynı olmuyormuş yalnız, götürüleni öyle birkaç gün içinde bulmak da olanaksızdı elbet.” (s69)

“Beyhan kalın perdeleri gece gündüz kapalı tutmaya korkuyordu, içeride anarşist saklanıyor kuşkusuyla evi basmaya kalkmasınlar diye.” (s85, 86)

“Ya ahmaklığına geldiği için, ya da sıkıyönetimden dolayı kapının nasıl olsa kırılacağını bilen.” (s127)

*Cinsellik:
“Hem biliyor musun, öpüşürken kalınlaşıyor dudakların.” (s66)

“Hem de ben hiçbir şey sormamışken, sevişmenin şaşırtıcı ısırgan yırtıcılığının sersemliğini üstümden atamamışken, memelerimin uçlarında dişlerinin bıraktığı acıdan kurtulamamışken, durup dururken…” (s72)

“İnsan cinselliğine söz geçiremiyor;  cinselliği ise belirli süreler için de olsa, kişinin her şeyine geçirebiliyor, kesinlikle anladım bunu.” (s75)

“Bir garipti Beyhan’ın sevişmesi de. Aşırı hırslı, dövüşken sanki. Okşarken çimdikleyen, öperken ısırıveren hırpalayıcı bir sevgi, üstelik yoran ama doyurmayan.” (s85)

*Beyhan’ın ‘küçük oyuncu’  kalması hayatta. Prensiplerinde tutunamayıp bir nevi ruhunu satıp ailesini dışlaması, sonunda tiyatronun çamaşırcısıyla karısı tarafından basılıp boşanmak ve çamaşırcısıyla evlenmek zorunda için eğitici bilgiler/gözlemleri:

“Tipik bir küçük oyuncu o.” (s115)

“Oyunu başından sonuna kadar doğru çizgide sürdüremeyen kişi.” (s116)

“Küçük oyunlarının gülünçlüğünü görmek, sonunun nereye varacağını baştan anlamak zor değil…” (s133)

“Beyhan küçük oyunculuğuna yaraşır seçimi yaptı elbet…” (s151)

“Ama kişiliğimizden ödün vermeden, küçük oyunlara düşmeden…” (s166)

“Yakıştırmasının tam onun küçük ruhuna uygun…” (s189)

“Kendi kendine yalanlar atmış… Küçük oyuncunun biri!” (s216)

 “Büyük oyuncu olamamakla küçük oyuncu olmak arasında; küçük oyuncu olmayı geri çevirmekle hiç oyuna katılmamak arasında;” (s229)

 “Küçük rolleri bir küçük oyuncu gibi değil de, güzel, doğru oynamak için…” (s230)

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder