Okuduğum
Tarih : Ocak 2014
Oscar Wilde’nin okuduğum ilk eseri.
Çok çok beğendim. Wilde’in hayat üzerine görüşleri adeta bir filozofun eseri
gibi. Bir çok konuda değerli ve düşündürücü fikirleri mevcut. Çoğundan
etkilendim.
Bu eser genç kalmak isteyen bir
insanın ruhunu şeytana satıp sonra bunu canıyla ödemesini ifade ediyor. Bu konu
dünya edebiyatı klasiklerinde sık işlenen bir konu.
Ressam Basil Hallward kendisine bir
süredir modellik yapan olağanüstü yakışıklı Dorian Gray’in portresini bitirir ve
hem ona hem de yakın arkadaşı Lord Henry’e gösterir. Lord Henry bir yandan yeni
tanıştığı Dorian’dan çok hoşlanır ve onu keskin zeka ve gözlemci ruhuyla
etkilemek Dorian’ın ruhuna nüfuz etmek ister.
Dorian portreyi görünce resimdeki
güzelliğinin harikulade bir şekilde resmedilmesinden endişeye kapılır ve bir
dilekte bulunur: Resimle yer değiştirsin, kendisi hep yakışıklı kalsın ama
resim çirkinleşsin. Bu uğurda ruhunu bile satabileceğini söyler arkadaşlarına.
Basil portreyi Dorian’a hediye eder
ve şimdiye kadar yaptığı en iyi sanat eseri olduğunu söyler.
Lord Henry ile Dorian arkadaş olurlar
ve Basil’den zamanla uzaklaşırlar.
Dorian bir süre sonra küçük bir
tiyatroda oyuncu olan güzel Sibyl Vane’e aşık olur. Bunda Sibyl’in tiyatro
yeteneğinin de payı büyüktür.
Sibyl, Dorian’ın ismini bilmediği
için onu Tatlı Prens olarak çağırmaktadır. Dorian onunla evlenmeye karar verir.
Sibyl’in abisi ise (James) kız kardeşine bir şey olmasından endişelidir.
Kendisi gemici olarak uzun bir yolculuğa çıkacağından kız kardeşini gereği gibi
koruyamayacağını düşünmektedir. Kız kardeşine bir zarar gelirse zarar vereni
öldüreceğini açıklar annelerine.
Dorian hem sevgilisiyle tanışmaları
hem de sahnede izlemeleri için Basil ve Lord Henry’i oyuna davet eder. Sibyl
ilk kez o gece çok soğuk bir tavırla ve önemsemeden öyle kötü bir performans
sergiler ki üç arkadaş şok olurlar. Dorian da büyük bir hayal kırıklığıyla
soyunma odasına gittiğinde Sibyl ona ilk kez Dorian’a duyduğu aşkın hisleriyle
isteyerek tiyatroyu dışladığını anlatır. Ancak Dorian onu dinlemeyerek aşkının bittiğini
söyleyip onu terk ettikten sonra evine gider.
Dorian evine dönüp de portresine
baktığında gördüklerine inanamaz. Portrede kendi ağzının duruşunda zalim bir
ifade oluşmuştur. Sabah uyanıp da bir daha baktığında aynı şeyi gördüğünde
paniğe kapılır ve portreyi kendisinden başka kimsenin görmemesi için saklar.
Lord Henry gelip de Sibyl’in intihar
ettiğini söyleyince Dorian şok olur başta ama sonra umursamaz. Basil de
Dorian’ı daha sonra ziyaret edip ona portresini yaparken aslında kendi ruhunu,
benliğini de kattığını ve bunun da Dorian’a duyduğu sevgiden kaynaklandığını
anlatır. Dorian bu itirafla Basil’in kendisine karşı hissettiği aşkı duyumsar.
Romanda homoseksüelliğin yerli yersiz belirtildiği tek yer (s.144,145,148).
Gün geçtikçe portredeki Dorian daha
da çirkinleştiği ve ifadesi de zalimleştiği için sonunda Dorian portreyi evin
üst katında bulunan küçüklüğünde kendisini sevmeyen rahmetli dedesinin eski
püskü eşyaların bırakıldığı tozlu odaya kaldırır ve kapıyı kilitli tutar.
Dorian Lord Henry’nin kendisine
hediye ettiği kitabı okuyor ve çok etkileniyor, ruhu bu kitapla daha da
çürüyor, eser adeta şeytanın kitabı gibi (s.158,159,160,183).
Aradan 18 yıl geçiyor. Dorian iyice
karanlık bir tip olmuştur, insanlara yalnızca uğursuzluk getirmiştir. Çok
değişik ilgi alanları edinmiştir. Parfüm, müzik, mücevherler, işlemeler,
kıyafetler gibi. Portresi’ de gün geçtikçe çirkinleşmiştir.
Bir gece evine Basil gelir ve bütün
bu skandallara karşı Dorian’ın korunma sağlaması gerektiğini söyler ona. Bunun
üzerine kızan Dorian ilk kez birisine, Basil’e portreyi dedesinin odasında
gösteriyor. Basil şok oluyor. Dorian da bulduğu bir aletle Basil’in arkası
dönükken ona saldırıp onu öldürüyor. Sonra da tıp bilim adamı arkadaşı Alan’i
çağırıp onu da bir gizini açıklamakla tehdit ederek (homoseksüellik olabilir,
belki ikisinin önceden bir ilişkisi vardı ya da başka bir şey) cesetten
kurtulmak için yardım etmesini istiyor. O da mecburen kezzapla cesedi imha
ediyor. Basil den kimse haber alamadığı gibi polis de çözemez olayı.
Dorian izbe yerlere gidip kaçak
afyon alırken bir gece bir barda birisinin kendisine Tatlı Prens diye hitabını
o sırada tesadüfen orada bulunan denizci James Vane (Sybil’in abisi) duyunca
yıllardır aradığı kız kardeşinin katilini bulduğunu düşünerek Dorian’ı barın
dışında yakalayıp tam öldürecekken Dorian yüzünü göstererek kurtulur. Çünkü
yüzü halen 18 yıl önceki halidir. Neredeyse çocuk yüzlü bir adamın 18 yıl
önceki Tatlı Prens olması imkansız gözükmektedir. Adam duraklayınca Dorian kaçar,
bir bar kadını ise James’e yaptığı yanlışlığı aktarır.
Bundan
sonra Dorian ölüm korkusu ile yaşamaya başlar. Her yerde James’i gördüğünü
zannetmektedir. Lord Henry ve avcı bir tanıdıkları olan Geoffrey Cloustan ile bir
gün beraberlerken Cloustan bir tavşanı avlayayım derken yanlışlıkla bir adamı
vurur. Dorian adamın James Vane olduğunu görünce kaderin bu oyununa minnet
duyup çok rahatlar. Bunun kendisi için bir işaret olduğunu düşünüp karar verir
ki, artık insanlara kötülük yapmayacak. Hatta genç bir kızla yatmayıp da onu
lekelemediği için ruhunda bir temizlik nüksettiğini düşünür. Bunun etkilerini
görmek umuduyla evine gelip de portresine baktığında ise hiçbir şeyin
değişmediğini sonsuza dek lanetlendiğini anlayınca artık son perdeyi oynayıp
resmi imha etmeye karar verir ve resmin ortasına bıçağı var gücüyle saplar. O
anda evden tüyler ürpertici bir çığlık duyuluyor. Gelenler kapıyı kırıp
bakıyorlar ki yerde yüzü kırış kırış olan yaşlı ve iğrenç yüzlü bir adam
yüreğine saplanmış bir bıçakla yatmaktayken karşısında ise olağanüstü
güzellikteki genç bir adamın portresi durmaktadır. Ancak bol kullanmaktan
hoşlandığı parmaklarındaki yüzüklerinden teşhis edebiliyorlar Dorian Gray’i.
GÖZLEMLERİM:
*Sanatçı:
Sanatçı güzel
şeyler yaratandır. (s9)
*Londra:
“Londra’nın hafif uğultusu uzaktaki
bir org melodisinin pes sedasını andırıyordu.” (s11)
“Londra bir gün senin dediğin gibi;
iğrenç günahkarları ve şahane günahlarıyla bizim bu gri, canavar Londra’mız,
herhalde bana sunacak bir şeyler saklıyordu.” (s67)
“Londra’mız buna benzer garip sahneler
yönünden çok zengin doğrusu.” (s264)
*Wilde
müthiş zeki bir yorumcu, kara mizah, ince mizah yaparak yamanın her evresiyle
ilgili ‘nüktelerini’, ‘gözlemlerini’ okuyucuya Lord Henry aracılığıyla veya
anlatıcı olarak aktarıyor. Keskin zekasından çok etkilendim.
*Dedikodu:
“Şu dünyada, dillerde gezmekten daha
kötü bir şey varsa o da dillerde gezmemektir.” (s12)
*Portre:
“Hissedilerek çizilmiş her portre
ressamın bir portresidir, modelin değil. Modelin orada bulunması yalnızca
resmin yapılmasına yol açan rastlantı, bahanedir.” (s16)
“Portrede benim öz benliğimden çok şey
var, Harry, gereğinden çok!”
“Gerçi benden bir ay daha genç diye
kıskanıyorum ama itiraf etmeliyim ki bayılıyorum bu portreye.” (s75)
*Resim
yapmak:
“Bu resmi sergilemekten kaçınmamın
nedeni şu ki resimde kendi ruhumun gizini ele vermiş olmaktan korkuyorum.”
(s16)
“Çok doğrudur, ben çalışırken hiç
konuşmam, söylenenleri de dinlemem. Zavallı modellerim için müthiş sıkıcı olsa
gerek. Yalvarırım kal.” (s29)
“Hallward fırçasının o şahane, cüretli
vuruşlarıyla çalışıp duruyordu. Bu fırça vuruşları hiç değilse sanatta yalnızca
güçten doğan o gerçek olgunluğa, o kusursuz inceliğe sahipti.” (s32-33)
“Ressamın kendi ruhunda harikulade bir
göz açılmıştı ve harikulade şeyler ancak bu göze gözükür. Böylece eşyanın en
basit çizgileriyle örnekleri incelenip yücelerek simgesel bir değer
kazanmıştı.” (s53)
“Bildiğim şu ki bu portre üzerinde
çalışırken beliren her boya zerresi, her renk tonu benim gizimi ortaya serer
gibiydi.” (s145)
*Sanatçı:
“Bilirsin ya , biz zavallı sanatçılar
arada bir sosyete saflarında boy göstermek zorundayızdır, salt herkese birer
yabani olmadığımızı anımsatmak için.” (s17)
“Sanatçı dediğin güzel şeyler yaratmalı,
ama bunlara kendi özel yaşamından hiçbir şey katmamalı.” (s23)
“Sevgili çocuk, Basil kişiliğindeki
tüm sevimli yönleri uğraşına aktarır. Sonuç olarak da yaşamı için kala kala
önyargıları, ilkeleri, bir de sağduyusu kalır.” (s75)
“İyi sanatçılar yalnızca ürünlerinde
var olurlar, bunun sonucu olarak da kişilikleri silik kalır. Büyük şair,
gerçekten büyük olan şair, tüm yaratıkların içinde şiirden en uzak olanıdır.”
(s76)
“Ruh ve beden, bedenle ruh: Nasıl da
gizemliydiler! Ruh hayvanlaşabiliyor, beden de sırasında ruh kesiliyordu.”
(s78)
*Vicdan:
“Vicdan ve ödleklik aslında aynı
şeydir, Basil. Vicdan şirketin piyasada bilinen adıdır, hepsi bu.” (s17)
*Açık
artırma:
“Zaten açık artırma çığırtkanları
sattıkları mala ne gözle bakarsa, Leydi Brandon da konuklarına öyle davranır.
Onları ya bir açıklamayla temelli ortadan siler ya da haklarındaki her şeyi
ortaya döker, insanın öğrenmek istediği dışında her şeyi.” (s19)
*Düşman:
“Kişi düşmanını seçerken ne denli
dikkatli olsa azdır. Benim bir tane bile aptal düşmanım yoktur. Tüm
düşmanlarımın zihinsel melekeleri güçlüdür, bu yüzden de benim değerimi
bilirler.” (s19,20)
*İnsan
kusurları:
“Gene de akrabalarımdan nefret etmemek
elimde değil. Kendimizdeki kusurları başkalarında görmeye hiçbirimiz dayanamayız
da ondan olsa gerek.” (s20)
*Fikir:
“Kişi gerçek bir İngilize bir fikir
yürüttüğü zaman… Ki zaten tehlikeli iştir ya… Fikrinin doğrumu yanlış mı
olduğunu düşünmeyi aklından bile geçirmez. Önemli saydığı tek şey bu fikre
kendinin inanıp inanmadığıdır. Şimdi, bir fikrin değeri ile bunu ileri süren
kişinin içtenliği arasında hiçbir bağlantı yoktur. Doğrusunu istersen, büyük
bir olasılıkla, kişi ne kadar içtenlikten uzaksa, ileri sürdüğü fikir de o
oranda saf bir zihinsel değer taşıyacaktır, çünkü o kişinin ihtiyaçlarının,
arzularının ve de önyargılarının rengini kapmamış olacaktır.” (s20,21)
*Sanat:
“Sanatın ifade edemeyeceği hiçbir şey
yoktur.” (s21)
“Sanatın eylem üzerinde etkisi
yoktur.” (s268)
*Aşk:
“Aşkta sadık olanlar aşkın yalnızca
uçarı yönlerini bilirler; aşkın trajedilerini bilenlerse vefasızdırlar.” (s25)
“Aşk bile salt fizyolojik bir
sorundur. Bizim öz irademizle hiç ilişiği yoktur. Gençler sadık kalmak
isterler; kalamazlar; yaşlılar sadakatsizlik etmek isterler, edemezler.
Söylenecek söz bundan ibaret.” (s44)
“Sevgili yavrum, ömürlerinde tek bir
kez sevenlerdir asıl sığ olanlar.” (s68)
“İnsan aşık olduğu zaman hep kendi
kendini aldatmakla işe başlar, başkalarını aldatmakla sona erdirir.” (s71)
“Onu görebilmek için acıkıyorum sanki.
Hele o fildişi bedende gizli olan harikulade ruhu düşündükçe sanki huşu
duyuyorum.” (s73)
“Tutkusunun zindanı içinde özgürdü.
Kendi masal şehzadesi, Tatlı Prens şimdi yanı başındaydı. Sibyl, prensini yanı
başında canlandırsın diye belleğe başvurmuştu. Bellek de prensi alıp ona
getirmişti. Prensin öpüşü genç kızın dudaklarını yakıyordu gene. Soluğu kızın
göz kapaklarının üstünde sıcacıktı.” (s81)
“Gönlündeki aşk dudaklarında kahkaha
olup titreşiyordu.” (s86)
“Aşık olmak demek insanın kendi
kendini aşması demek.” (s89)
“Sonra sen geldin, benim güzel
sevgilim… Ruhumu zindanından kurtardın sen.” (s111)
*Etkilemek:
“İnsanın birini etkilemesi demek ona
kendi ruhunu vermesi demektir de ondan.” (s30)
“Kişinin yarattığı her etki kişiye bir
düşman kazandırır. Toplumda gözde olmak için orta karar olmak gerekir.” (s243)
*Yaşam:
“Yaşamanın amacı kişinin kendini
geliştirmesidir.” (s30)
*Korku:
“Toplum korkusu ki ahlakın temelidir,
bir de dinin püf noktası olan Tanrı korkusu: Bizi yöneten iki şey işte bunlar.”
(s30)
“Hepimiz başkalarına iyilik kondurmayı
severiz, çünkü hepimiz de kendi kellemizden korkarız. İyimserliğin temeli
katıksız korkudur.” (s97)
*Şeytan:
“Şeytandan kurtulmanın tek yolu
şeytana uymaktır.” (s31)
*Güzellik:
“Güzellik de bir tür dehadır, hatta
dehadan daha yücedir çünkü açıklama gerektirmez.” (s35)
*Deha:
“Güzellik de bir tür dehadır, hatta
dehadan daha yücedir çünkü açıklama gerektirmez.” (s35)
*Mantık:
“İnsana mantıklı hayvan, tanımını
yakıştıran kimdi acaba? Dünyanın en zamansız aceleyle yakıştırılmış tanımı bu.
İnsanoğlu şöyle ya da böyle olabilir, gelgelelim mantıklı değildir.” (s42)
*Kıyafet:
“Lord Henry dalgın dalgın, “Evet,”
diye yanıtladı. “On dokuzuncu yüzyılın kılığı gerçekten iğrenç. Öylesine iç
karartıcı, öyle karamsar ki!” (s43)
*Sadakat:
“Aşk bile salt fizyolojik bir
sorundur. Bizim öz irademizle hiç ilişiği yoktur. Gençler sadık kalmak
isterler; kalamazlar; yaşlılar sadakatsizlik etmek isterler, edemezler.
Söylenecek söz bundan ibaret.” (s44)
*İngiliz
– Amerikalı :
“İngiliz kadınları geçmişlerini
saklamakta nasıl ustaysalar, Amerikalı kızlar da ana babalarını saklamakta o denli kurnaz
oluyorlar.” (s50)
*Amerikalılar:
“Diyorlar ki iyi Amerikalılar ölünce Paris’e
giderlermiş.” (s55)
“Amerikalılar son derece ilginç bir halk.
Tümden akılcı kişiler.” (s56)
*Gerçek:
“Gerçeğe giden yol çelişkiden geçer.
Gerçeği sınamak istiyorsak ilkin cambazın ipi üstünde görmemiz gerekir.
Doğruları ancak cambazlaştıkları zaman ölçüye vurabiliriz.” (s56)
*Acı:
“Çağımızın acıya karşı gösterdiği
yakınlıkta son derece hastalıklı bir şeyler var.” (s57)
*Romantizm:
“Romantizm denen şeyi canlı tutan
yinelenmektir; yinelenmek de bir iştahı sanata dönüştürür.” (s243)
*Gençlik:
“Eski günlerinizde yaptığınız büyük
bir hata anımsayabiliyor musunuz, düşes? diye sordu. Korkarım pek çok! Lord
Henry, Öyleyse bunları yeniden yapın, diye ciddilikle yanıtladı. İnsanın
gençliğini yeniden kazanabilmesi için çılgınlıklarını yinelemesi yeterlidir.”
(s58)
“Ne var ki gençlik hiç neden olmadan
da gülümser. Onun en çekici yönlerinden biridir bu.” (s202)
*Hata:
“İnsanın pişman olmadığı tek şey
hatalarıdır.” (s58)
*Makyaj:
“Şimdi görüyorum ki iki tür kadın var,
renkli ve renksiz.” (s66)
“Genç görünmek çabasıyla boyanırlar.
Ninelerimiz parlak konuşmalar yapabilmek çabasıyla boyanırlardı.” (s66)
*Şair:
“İyi sanatçılar yalnızca ürünlerinde
var olurlar, bunun sonucu olarak da kişilikleri silik kalır. Büyük şair,
gerçekten büyük olan şair, tüm yaratıkların içinde şiirden en uzak olanıdır.”
(s76)
“Ötekilerse, yani gerçek şairler
hayatta gerçekleştirmeyi göze alamadıklarını şiir olarak yazarlar.” (s76)
*Edebiyat:
“Yazın sanatı tutkularla ve zihinle
doğrudan doğruya haşır neşirdir.” (s77)
“Romanlarda kullanabiliriz bu
duyguları. Ama zaten romanlarda kullandığımız şeyler gerçek yaşamda
kullanmadığımız şeyler değil midir?” (s102)
“Çok şık giyindiği zamanlarda da kötü
bir Fransız romanının de luxe
basımını andırıyor.” (s220)
*Deneyim:
“Deneyim denen şey etik yönden bir
değer taşımıyordu. İnsanların hatalarına verdikleri bir addan ibaretti.” (s78)
*Günah:
“Şu var ki deneyimde itici güç yoktur.
Oynadığı etkin rol vicdanın rolü kadar önemsizdi. Ortaya koyduğu tek gerçek,
geleceğimizin de geçmişimize eş olacağıydı; bundan önce bir kez, tiksinerek
işlediğimiz günahı bundan böyle birçok kez işleyecektik, hem de seve seve.”
(s78)
“Güzel günahlar da, güzel nesneler
gibi, zenginlerin harcıdır.” (s102)
*Tiyatro
oyunculuğu:
“Sonra tiyatro oyuncularında ikinci
huy olup çıkan o yapay jestlerden biriyle onu kucaklayıp bağrına bastı.” (s82)
“Bilsen nasıl oynayacağım Juliet’i!
Jim, bir düşünsene, aşık olmak ve Juliet’i oynamak!” (s89)
“Tiyatro oyunculuğuna bayılırım.
Gerçek yaşamdan çok daha sahicidir.” (s104)
*İyilik:
“Hepimiz başkalarına iyilik kondurmayı
severiz, çünkü hepimiz de kendi kellemizden korkarız. İyimserliğin temeli
katıksız korkudur.” (s97)
“İyi insan olmak demek insanın kendi
kendisiyle uyum içinde olması demektir,” dedi.
“Uyumsuzluk da insanın başkalarıyla
uyum içinde olmaya zorlanması demektir.” (s101)
*Ahlak:
“Çağdaş ahlak çağın ölçüsünü
benimsemekten ibarettir. Bence herhangi bir kültürlü kişinin yaşadığı çağın
ölçüsünü benimsemesi en kabasından bir ahlaksızlıktır.” (s102)
*İnsan:
“İlginç ve çekici olan topu topu iki
tip insan vardır: Her şeyi bilenler, hiçbir şey bilmeyenler.” (s109)
*Venedik:
“Biraz sonra Venedik üstüne yazılmış
olan o güzelim dörtlükleri buldu.” (s204)
*Çalışmak:
“Sabahleyin erkenden kalkıyorlar,
çünkü yapacak pek çok işleri var; akşamleyin de erkenden yatıyorlar, çünkü düşünecek
hiçbir şeyleri yok.” (s218)
*Skandal:
“Her skandalın dayanağı ahlakdışı bir
güvendir.” (s253)
*Uygarlık:
“Kent dışında herkes uslu oturur.
Baştan çıkarıcı bir şey yok ki orada. Kent dışında yaşayan kimselerin
uygarlıktan iyice uzak olmaları da bu yüzdendir ya. Uygarlık, ulaşılması hiç de
kolay olan bir şey değildir. Kişi ancak iki yoldan ulaşabilir uygarlığa. Biri
kültürlü olmak, öbürü de ahlaksız olmak. Kent dışında yaşayanlar bunların
ikisine de fırsat bulamadıkları için durgun sular gibi yosun tutup giderler.”
(s258)
*Ruh
romanın sık kullanılan bir teması:
“Bu resmi sergilemekten kaçınmamın
nedeni şu ki resimde kendi ruhumun gizini ele vermiş olmaktan korkuyorum.”
(s16)
“İnsanın birini etkilemesi demek ona
kendi ruhunu vermesi demektir de ondan.” (s30)
“Ruhun acısını ancak duyular alır,
nasıl ki duyuların acısını alabilecek tek şey de ruhtur.” (s33)
“Onu görebilmek için acıkıyorum sanki.
Hele o fildişi bedende gizli olan harikulade ruhu düşündükçe sanki huşu
duyuyorum.” (s73)
“Ruhu sığındığı gizli yerden çıkmış,
arzu da onu yarı yolda karşılamıştı.” (s74)
“Sonra sen geldin, benim güzel
sevgilim… Ruhumu zindanından kurtardın sen.” (s111)
“Bu portre onun için aynaların en
sihirlisi olacaktı. Nasıl ilkin bedenini gözlerinin önüne sermişse şimdi de
ruhunu gözlerinin önüne serecekti.” (s135)
“Ruhunun iğrenç çürüyüşünü ne diye
seyretsin?” (s154)
“Kendi güzelliğine gitgide daha
sevdalanıyor, ruhundaki çürümeyle gitgide daha yakından ilgileniyordu. Kırışmış
alnının üstünü dağlayan, o dolgun, şehvetli ağzın kenarlarında oynaşan
çizgileri sonsuz bir dikkatle ve ürkünç insanlık dışı bir kıvançla
inceliyordu.” (s161)
“Benim ruhumun yüzü bu.” (s196)
“Ruh müthiş bir gerçek. Alınıyor, satılıyor, takas edilebiliyor. Ruhu
zehirlemek de, yüceleştirmek de olası. Hepimizin içinde bir ruh var. Ben
biliyorum bunu.” (s265)
*Yazar
sosyete temasıyla hem İngiliz halkına hem de evrensel olarak sosyete insanına
yergide bulunuyor:
“Bilirsin ya, biz zavallı sanatçılar
arada bir sosyete saflarında boy göstermek zorundayızdır, salt herkese birer
yabani olmadığımızı anımsatmak için.” (s17)
“Lord Fermor kendini, aristokrasinin o
şahane sanatını, yani tümüyle boş gezme sanatını ciddi olarak incelemeye
adamıştı.” (s46)
“Ben de, siz sosyete züppeleri saat
ikiden önce yataktan kalkmaz, beşten önce göze görünmezsiniz sanırdım.” (s47)
“Özel uşağı içeri girerek, akşam
yemeği için giyinme zamanının geldiğini bildirdi.” (s79)
“Parka sadece sosyetik kişiler
gidiyor.” (s84)
“Gene her zamanki gibi mevsim boyunca,
sosyete gençlerinin başına yağmur gibi yağan kartvizitlerden, yemek
çağrılarından, özel gösterim biletlerinden, yardımlaşma konserlerinin
programlarından oluşma bir yığın.” (s119)
“Burada sosyeteye ilk adımını bir
skandalla atmaya hiç gelmez. Skandalları saklayıp yaşlılığında ilgi çekici
olmak için kullanacaksın.” (s125)
“İnsanın kendi sevgilisini yitirince
başkasınınkini kapması. Kibar sosyetede bu, bir kadını her zaman temize
çıkartır.” (s130)
“Kibar bayların yararlı bir iş
yaptığını görmekten zerrece hoşlanmayan Mr. Hubbard’ın aşırı saygılı
itirazlarına karşın Dorian arada onlara yardım etmek için elini uzatmak zorunda
kalıyordu.” (s153)
“Sosyete en azından uygar toplumların
sosyetesi, hem zengin hem çekici hem de ilginç olan kişiler aleyhinde
söylenenlere inanmaya asla gönüllü olmaz.” (s178)
“Soylular almanağına göreyse on yıl,
sanıyorum.” (s225)
*Dilbilim:
-Fransızca:
“Grande passion” (s67)
“les grand-peres ont toujours tort.”
(s68)
“Madame, je suis tout joyeux” (s173)
“fleur de lys” (s174)
“du supplice encore mal lavee” (s204)
“monstre charmant” (s206)
“chaud-froid” (s219)
“decolletee” (s220)
“de luxe” (s220)
“trop de zele” (s221)
“Trop d’audace” (s221)
“Fin de siecle,” (s222)
“Fin du globe” (s222)
-Latince:
“arbiter elegantiarum” (s163)
“taedium vitae” (s181)
*Kişilik
görünüş analizleri:
-Lord
Henry:
“Sen durmadan değişen birisin.” (s24)
“Lord Henry’nin sesi de ne güzeldi.”
(s30)
“Lord Henry’nin o alçak, uykulu
sesinde insanı iyice büyüleyen bir şey vardı. O serin, beyaz, çiçeğe benzer
elleri bile tuhaf bir çekicilikteydi.” (s34)
“Lord Henry bu fikirle oynadıkça daha
da coşuyordu. Fikri havaya atıp değişime uğratıyor, elinden kaçmasına izin
vermişken yeniden yakalıyor, fantezilerle süsleyip yanar dönerleştiriyor,
üzerine çelişkiden kanatlar takıyordu.” (s58,59)
“Böylece o da kendi kendini mikroskop
altına koyarak incelemekle işe başlamış, sonunda başkalarını didikleyip inceler
olmuştu. İnsan yaşamı: Lord Henry’nin gözünde incelemeye değer olan tek şey
buydu. Gerçi inceleyen kişi yaşamı acılarla sevinçlerin karışımıyla dolu olan
deney tüpünün içinde gözlemlerken, yüzüne camdan maske takamıyor, zehirli
buharların beyni etkileyerek imgelemin garip fanteziler, şekilsiz hayallerle
zonklamasını engelleyemiyordu. Öylesine sinsi zehirler vardı ki; insanın onların
niteliklerini ayırt edebilmesi için onlarla zehirlenmesi gerekti. Gene de bu
inceleme en sonunda insana nasıl da şahane bir ödül veriyordu!” (s76,77)
“Lord Henry çok tehlikeli olmanın
çekiciliğine sahipti. Öylesine aşırı zeki, aşırı alaycıydı ki insan onu sahiden
sevemiyordu.” (s146)
“Tanıdığım herkes sizin çok hınzır
olduğunuzu söylüyor, dedi.” (s221)
-Dorian
Gray:
“Yüz yüze geldiğim bu insanın salt
varlığı öylesine büyüleyiciydi ki, izin verirsem benim tüm benliğime, ruhuma,
giderek sanatıma el koyabilirdi.” (s17)
“Dorian arada bir budalalık yapmaktan
kaçınmayacak kadar akıllıdır, azizim Basil.” (s95)
“Dorian’da herkesin gönlünü çelen
şeytan tüyü vardı.” (s152)
“Bu genç, bir an başını çevirip o kaba
çizgili, alımsız yüzünde bir inanmazlıkla Dorian’a baktı. Ömründe böylesine
harikulade birini görmemişti.” (s156)
“Dorian’ın canı istediğinde
uyandırdığı o anlatılmaz çekim gücü.” (s206)
“Birçokları gibi onun gözünde de
Dorian Gray dünyadaki şahane ve büyüleyici olan her şeyin simgesiydi.” (s207)
“İşte şeytanın satın aldığı adam!”
(s234)
“Diyorlar ki yüzü güzel kalsın diye
ruhunu şeytana satmış.” (s238)
“Başkalarını şeytansı etkilemiş ve
bundan korkunç bir haz duymuştu.” (s271)
“Nasıl korkunç bir kibir ve tutku
dakikasında yakarmıştı, geçen günlerin yükünü portresi taşısın da kendisi
sonsuz gençliğin lekesiz görkemini koruyabilsin diye!” (s271)
-Basil
Hallward:
“Çok doğrudur, ben çalışırken hiç
konuşmam, söylenenleri de dinlemem. Zavallı modellerim için müthiş sıkıcı olsa
gerek. Yalvarırım kal.” (s29)
“Sevgili çocuk, Basil kişiliğindeki
tüm sevimli yönleri uğraşına aktırır. Sonuç olarak da yaşamı için kala kala
önyargıları, ilkeleri, bir de sağduyusu kalır.” (s75)
*Lord
Henry’nin romanda şeytanı temsil ettiğini düşünüyorum. Bir nevi Dorian’ı
şeytanlıklar yapmaya iten Lord Henri’nin kışkırtmalarıdır.
“Lord Henry’nin o alçak, uykulu
sesinde insanı iyice büyüleyen bir şey vardı. O serin, beyaz, çiçeğe benzer
elleri bile tuhaf bir çekicilikteydi.” (s34)
“Lord Henry de Dorian Gray’e onu
simgelemeye çalışacaktı. Ona egemen olmaya çalışacaktı, zaten yarı yarıya
olmuştu bile, daha şimdiden. O güzelim ruhu kendine mal edecekti.” (s53)
“Anlatmamak elinde değil ki, Dorian.
Ömür boyu yaptığın her şeyi bana anlatacaksın sen.” Evet, sanırım öyle olacak
Henry. Her şeyi sana anlatmamak elimde değil. Tuhaf bir etkin var üzerimde.”
(s70)
*Dostlar
hakkında bilgi edinmek tabiri aklıma bugün bunun için sosyal medyayı kullanma
imkanını aklıma getirdi (Facebook, Linkedin gibi).
“Yeni edindiğim dostlara ilişkin
bilinecek ne varsa bilmek isterim oldum olası,” (s51)
*Romanda
müzik-enstrumanlar kullanılarak yapılan romantik betimlemeler var:
“Onunla konuşmak nefis bir kemanı
çalmaya benziyordu. Çocuk yayın her dokunuşuna, her çekilişine ses veriyordu.”
(s52)
“Ya sesi! Ömrümde böyle ses
duymamıştım ki ben! İlkin çok yavaş çıkıyordu, insanın kulağına sanki tane tane
dökülen, derin, yumuşacık notalar. Sonra biraz daha yükselince bir flüte
benzedi ya da uzaktan duyulan bir obua sesine.” (s69)
“Sonradan zaman zaman bir kemanın
başıboş ihtirasıyla çınladığı oldu.” (s69)
“Bu kişilerden keman gibi ses alıyor
o. Tinselleştiriyor onları.” (s106)
“Shakespeare’in müziğine daha zengin,
daha kıvanç dolu bir seda veren bir saz.” (s131)
*Her
edebiyatçı gibi kendi halkı olan İngilizler / İngiltere’ye karşı eleştirilerde
bulunmaktan kaçınmamış yazar:
“Dünya halkları arasında edebiyatın
güzelliğinden en az anlayan halk İngilizlerdir.” (s60)
“Aziz dostum, unutma ki bizler
ikiyüzlülüğün anavatanı olan bir ülkede yaşıyoruz.” (s189)
“İngiltere’nin kötü yönleri olduğunu
bilmez değilim. İngiliz toplum yapısı da temelden bozuk.” (s189)
“İngiltere’mizi bugünkü durumuna
getiren, bira, İncil ve yedi ölümcül erdem olmuştur.” (s241)
“İngiliz toplumu konuştuğu konuyu üç
aydan önce değiştirirse ya da buna ek, fazlalık bir konuyu ele alırsa, bunun
zihinsel stresine dayanamaz! (s260)
“Londra’mız buna benzer garip sahneler
yönünden çok zengin doğrusu.” (s264)
*İngiliz
edebiyatına atıflar:
“Dünya halkları arasında edebiyatın
güzelliğinden en az anlayan halk İngilizlerdir.” (s60)
“Altı buçuk ha! Ne tuhaf bir saat! Çay
yerine et suyu içmek gibi bir şey ya da İngiliz romanı okumak.” (s75)
*Evlilik
teması taşlamalardan nasibini alan önemli konulardan:
“Hiç evlenme, Dorian. Erkek, yorgun
düştüğü için evlenir, kadın merak duyduğu için. İkisi de hayal kırıklığına
uğrarlar.” (s65)
“Evlilikteki gerçek sakınca kişiyi
evcil yapmasıdır. Evcil kişiler de renksiz olur. Bireysellikten yoksundurlar.
Öte yandan evliliğin, tersine karmaşıklaştırdığı kişiler de vardır. Bu gibiler
bencilliklerini korurlar da üstüne daha bir sürü başka benlikler eklerler.
Birden çok yaşam sürmeye zorlanırlar. Daha iyi bir organizasyona kavuşurlar.
Bana kalırsa bu, insanın varoluşunun amacıdır.” (s97)
“Erkekler kadınlara evlenme teklif
etmez. Evlilik teklifi her zaman kadından gelir.” (s100)
“Bir kadının bir erkeği yola
getirmesinin tek bir yolu vardır. Öyle canını sıkar ki, onu yaşamından tümüyle
bezdirir.” (s127)
“Kadınların yeniden evlenmeleri ilk
kocalarından nefret ettikleri içindir. Erkeklerin yeniden evlenmeleriyse ilk
karılarına tapındıkları içindir. Kadınlar şanslarını denemek uğruna yaparlar
bunu, erkeklerse şanslarını yitirmek pahasına.” (s222)
“İnsanlar mutlu evlilik konusunda
nasıl da saçmalarlar! dedi. “Bir erkek herhangi bir kadınla mutlu olabilir,
yeter ki onu sevmesin.” (s223)
“İngiliz toplumu konuştuğu konuyu üç
aydan önce değiştirirse ya da buna ek, fazlalık bir konuyu ele alırsa, bunun
zihinsel stresine dayanamaz!” (s260)
*Kadınlar
da Wilde’ın sivri dilinden kurtulamamışlar:
“Kadınlar süs için yaratılmış bir
cinstirler. Hiçbir zaman söyleyecek bir şeyleri yoktur, ama pek tatlı söylerler
bunu. Kadınlar fiziğin zihin üstündeki yengisini simgelerler, nasıl ki erkekler
de zihnin ahlak üstündeki yengisinin simgeleridir.” (s66)
“Sızlanmaya başladı. Kadınlar
kendilerini saldırı yoluyla savunurlar, bazen de, ani, anlaşılmaz teslim
oluşlarla da saldırıya geçerler.” (s84)
“Kadınlar olağanüstü pratiktirler,
diye mırıldandı. Bizden çok daha pratik. Bu gibi durumlarda bizler evlilikten
söz açmayı çok zaman unuturuz da onlar hep aklımıza getirirler.” (s100)
“Kadınlar bizde başyapıtlar yaratma
isteği uyandırırlar, sonra da her keresinde buna engel olurlar.” (s103)
“Hem zaten kadınlar çile çekmeye
erkeklerden daha yatkındılar. Duygularıyla beslenirdi onlar. Salt duygularını
düşünürlerdi. El altında biri olsun, karşılıklı bir şeyler yaşayabilsinler diye
sevgili edinirlerdi.” (s117)
“Bir kadının bir erkeği yola
getirmesinin tek bir yolu vardır. Öyle canını sıkar ki, onu yaşamından tümüyle
bezdirir.” (s127)
“Ah, kadının o müthiş belleği! Ne
korkunç şeydir o!” (s129)
“İçgüdüleri olağanüstü ilkeldir
onların.” (s130)
“Birilerinin dediği gibi biz kadınlar
kulağımızla severiz, nasıl ki siz erkekler de gözünüzle seversiniz, yani
severseniz eğer.” (s243)
*Romanda
geçen şiirler:
“Aziz yolcu, haksızlık ediyorsun sen
ellerine,
Çünkü ellerdedir Tanrı selamı.
Azizler elleriyle kutsarlar yolcuları,
Avucun avuca değmesidir bacıların
öpüşü…” (s107)
“Biliyorsun, gecenin maskesi var
yüzümde,
Yoksa genç kız pembesi boyardı
yanağımı
Bu gece sana söylediğim sözler
yüzünden…” (s108)
“Değişip duran renkler cümbüşünde
Göğüsleri ışıldayarak incilerle
Adriyatik Denizi’nin Venüs’ü
Pembe beyaz bedeniyle çıkar sulardan.
Kubbeler suların mavisinde yansır,
İzleyerek tertemiz bir duyuyu.
Bir aşk iç çekişiyle yükselen
Yuvarlak göğüsler gibi kabarır
Bir direğe palamarını bağlayarak
Sahile bıraktı beni kayık,
Mermer basamaklarında
Pembe cepheli bir biranın.” (s204)
“Bir hüznün resmi gibi,
Kalbi olmayan bir yüz.” (s264)
*Portreyle
ilgili sahneler hem fantastik hem de çarpıcı ve gerilim yüklü:
“Sonunda gene döndü geldi, yaklaştı,
portreyi inceledi. Krem renkli ipek güneşliklerden zar zor sızan loş ışıkta portrenin
yüzü biraz değişmiş gibi geldi ona. İfade başka görünüyordu. Ağzın duruşunda
hafif bir zalimlik olduğu söylenebilirdi. Tuhaf şeydi doğrusu.” (s116)
“Gel gör ki değişim gerçekti, vardı,
oradaydı. Tuval üzerinde bir araya gelerek rengi ve formu oluşturan kimyasal
atomlarla Dorian’ın içindeki ruh arasında gizli bir bağıntı mı vardı yoksa? Bu
ruhun düşündüklerini o atomların kavrayabilmesi olası mıydı? Yoksa daha başka,
daha müthiş bir neden mi vardı?” (s122)
“Demek Sibyl Vane’in ölüm haberini
resim ondan önce almıştı. Dorian’ın hayatındaki olayları oldukları sırada
öğreniyordu. Ağzın o güzel çizgisini çirkinleştiren gaddarlık, hiç kuşku yok,
kızcağızın zehri içtiği anda belirmişti. Yoksa portre sonuçlara karşı kayıtsız
mıydı? Ruhun içinde olup bitenleri mi kavrıyordu yalnızca?” (s133)
“Bu portre onun için aynaların en
sihirlisi olacaktı. Nasıl ilkin bedeninin gözlerinin önüne sermişse şimdi de
ruhunu gözlerinin önüne serecekti.” (s135)
“Portrenin kendince bir hayatı oluyor
sanki.” (s147)
“Ruhunun iğrenç çürüyüşünü ne diye
seyretsin?” (s154)
“Ama yok olacak şey değildi bu. Tuval
üstündeki o şey saatten saate, haftadan haftaya yaşlanıyordu.” (s155)
“Kendi güzelliğine gitgide daha
sevdalanıyor, ruhundaki çürümeyle gitgide daha yakından ilgileniyordu. Kırışmış
alnın üstünü dağlayan, o dolgun, şehvetli ağzın kenarlarında oynaşan çizgileri
sonsuz bir dikkatle ve ürkünç insanlık dışı bir kıvançla inceliyordu.” (s161)
“Kimi zaman portreye ve kendi kendine
karşı içi tiksintiyle doluyordu.” (s176)
“O loş ışıkta tuvalden kendisine
sırıtan iğrenç yüzü görünce ressamın dudaklarından bir dehşet ünlemi koptu. Bu
yüzün ifadesinde içini tiksinti ve ürpermeyle dolduran bir şey vardı.” (s194)
“Sen benim gözümde öylesine bir
idealdin ki daha asla bulamayacağım. Oysa bu bir iblisin yüzü.” (s196)
“Benim ruhumun yüzü bu.” (s196)
“Bunun gözleri şeytan gözü.” (s196)
“İçten içe depreşen bir tuhaf yaşamla
günahın cüzam yaraları, resimdeki yüzü yavaş yavaş kemirmekteydi.” (s196)
“Nasıl korkunç bir kibir ve tutku
dakikasında yakarmıştı, geçen günlerin yükünü portresi taşısın da kendisi
sonsuz gençliğin lekesiz görkemini koruyabilsin diye!” (s271)
“Yalnızca gözlerde bir kurnazlık
ifadesi ve ağızda ikiyüzlülüğün çizgisi vardı. Portre hala iğrençti hatta
eskisinden daha bile iğrenç, eli lekeleyen o kızıl çiy taneleri de eskisinden
daha canlı duruyor, yeni akmış kana eskisinden daha çok benziyordu.” (s273)
*Şeytan
temasını işleyen arşivimin diğer kitapları:
-Faust [AAKA-800]
-Dr. Jeykll ve Mr. Hyde [AAKA-819]
-Zamanımızın Bir Kahramanı [AAKA-922]